HAMİLELİĞİN 26-40. HAFTASI
Ana Rahmini Keşif 26-28. Hafta
Gebeliğin son 3 aylık döneminde, doğuma doğru yol alırken, bebeğimiz boyunun yarısı kadar uzayacak ve kilosu 3 katına çıkacaktır. Sonraki dört haftada beyni ve sinir sistemi gelişmeye devam edecektir. Göz kapakları açılıp kirpikleri çıktıkça gözleri açılır. Saçları uzamış, ayva tüyleri vücudunu örtmüş, ayak tırnakları gözle görülebilir hale gelmiş ve deri altında oluşmaya başlayan yağ dokusunun etkisiyle cildindeki buruşuklukların çoğu kaybolmuştur. 26. haftaya gelindiğinde, annenin karnına kulak dayayarak bebeğin kalp atışlarını duyabiliriz. Bebeğin kalbi annesininkinden 2 kat hızlı atar. Kalp atışları, bebeğin genel sağlığının iyi bir göstergesidir. Annenin nabzı ve tansiyonu, duygusal durumundan doğrudan etkilenir. Anne sakinse, nabzı yavaşlar ve tansiyonu yükselir. Anne gergin ve stresliyse, nabzı hızlanır ve tansiyonu yükselir. Annenin yaşadığı kısa süreli stres, düşük doğum ağırlığına, erken doğuma yol açabilir. Bununla birlikte endişe ve stres uzun sürdüğünde bebeği de etkileyebilir. Çocukta strese eğilim oluştarabilir, ileri yaşlarda kalp hastalıkları ve diyabet gibi kronik sağlık sorunlarını arttırabilir. Hatta hayatının ilk yıllarında çoçuğun zihinsel gelişimine zarar verebilir.
Fetüs Cerrahisi
Daha girişimsel fetüs cerrahisi, bebeğin ana karnındayken ameliyat edilmesidir.Annenin karnına, cerrahın bebeğe doğrudan erişebileceği kadar kesik açılır.Ameliyat bittikten sonra dikiş atılır ve anne bebeği birkaç hafta veya ay sonra doğurur. Bu teknik, idrar yolu sisteminde tıkanıklık, diyafram fıtığı, ikizden ikize transfüzyonsendromu ve omurga tabanında sakrokoksigeal teratom adı verilen tür tümör oluşumu gibi bazı hastalıkların tedavisinde 1980’lerden bu yana, değişen başarı oranlarıyla kullanılmaktadır.Cerrahların spina bifidalı fetüsleri ameliyat etmesi ise çok yenidir.
Duyuların Uyanışı
Bebek, gebeliğin son 3 aylık döneminde, gelişiminin en heyecan verici dönemlerinden birini yaşar.Bu dönem, bebeğin, duyuları canlandıktan sonra dünyadan ilk uyarımı aldığı zamandır. Arttık duyu organlarının çoğu olgunlaşmıştır. Yeni kuşak 4 boyutlu ultrason tarayıcıları, büyüyüp gelişmekte olan fetüsün davranışlarını, dolayısıyla da duyusal uyarıma tepkilerini daha iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır.Teknolojik gelişme ve deneyimin artmasıyla, daha önce görülmesi imkansız olan bu dünya biraz aydınlanmaktadır. Bu tarama teknikleri sayesinde fetüsün 6 aylık olduğunda gözlerini sık sık açıp kapadığı ortaya çıkmıştır. Gebelik döneminin yarısını geride bıraktığında gözleri tam anlamıyla oluşur ama görme bebeğin doğmadan önce yaşayamayacağı bir duyudur. Çünkü rahmin içi çok karanlıktır. Gözler 28. haftadan itibaren ışığa duyarlı hale gelir ama biçim ve renk algısının, gözleri odaklama yeteneğinin gelişiminin tamamlanması için doğumdan sonra uzun bir süre geçmesi gerekir. Araştırmacılar, annenin göbeğine fotoğraf flaşları çakıldığında fetüslerin irkilebildiğini bildirmiş ve fetüslerin parlak ışığa maruz kalmasının tehlikeli olabileceği uyarısında bulunmuşlardır. Prematüre bebeklerde görülen ve önceleri, yoğun bakımda uygulanan konsantrasyonu yüksek oksijenden kaynaklandığı düşünülen retina hasarına, aslında, gelişimin henüz çok erken bir evresinde ışığa fazla maruz kalmaları yol açıyor olabilir. Taramalarda bebeklerin altıncı ayda sık sık dillerini dışarı çıkardığı görülmektedir. Bebeğin bunu neden yaptığını bilinmemektedir, ama bu dönemde ağzının tat tomurcuklarıyla dolu olduğu bilinmektedir. Bebeğin ağzı ve burnu sürekli amniyon sıvısıyla doludur. Amniyon sıvısı annenin yediği yiyeceklerin tadını ve kokusunu taşıyabilir. Bu yüzden, keskin tatlar kolaylıkla annenin kan dolaşımından plasentaya ve bebeğin kan dolaşımına ve son olarak da amniyon sıvısına geçerek bebeğin, annesinin pişirdiği yemeklerin tadına önceden bakmasını sağlayabilir. Gelişmiş tat ve koku duyusu, bebeğin, doğduktan sonra anne sütünden ilk yudumu almasına yardımcı olur. Koku moleküllerini tutan üç grup koku reseptörü vardır. Bunlar ilk olarak 5-11. haftalarda ortaya çıkar. Tat tomurcukları 12. ve 13. haftalarda gelişir. Bebeğin tatları ve kokuları ne kadar aldığı bilinmez ama 33 haftalık prematüre bebekler tatlandırılmış emziği sade emzikten daha kuvvetli emer ve 26 haftalık premature bebekler kokuya tepki verebilir. Bebeğin etrafı tamamen amniyon sıvısıyla doludur ve sesler, havaya kıyasla sıvıdan dört kat daha hızlı geçtiğinden bebeğin işiteceği çok şey vardır. Bebeğin işitebileceği en yüksek ses, ultrason taraması sırasında gerçekleşebilir. Ultrason amniyon sıvısında bebeğin işitebileceği ikincil dalgalara neden olabilir.
Acı Ve Haz
Dört boyutlu ultrason taramalarında, annenin karnı üzerinde sonda gezindikçe fetüsün yüzünü buruşturduğu ve kaşlarını çattığı izlenir. Bu da fetüste duyuların en küçük noktalara kadar yayıldığını gösterir.Yapıları oluşmuş ve beyni gelişmiş olsa bile, araştırmacılar fetüsün gerçekten acıyı hissedebileceğinden henüz emin olmamaktadır. Hatta acıya tepki göstermemek bile acının olmadığını göstermez. Fetüsler 20 haftalıkken pek çok yüz ifadesi takınabildiği kesindir. Dört boyutlu taramalarda bebeklerin yüzlerini buruşturmakla kalmadığı, aynı zamanda gülümsedikleri hatta güldükleri bile ortaya çıkmıştır.
Hüner Ve Beceri
Bebeğin, dışarıda hayatta kalması için ihtiyacı olan emme refleksi gibi çok önemli hüner ve becerilerin büyük bir kısmı ana rahminde gelişen, doğuştan gelen davranışlardır.
Emme
Emme doğmadan önce mükemmelleşen en önemli reflekslerden biridir. Memeden emebilme yeteneğinin tam anlamıyla gelişmesi 35-36. haftayı bulur. Yenidoğan bebeklerin meme başını bulup tutunmasına yardımcı olan aranma refleksi yaklaşık 32. haftadan itibaren vardır. Ultrason taramalarında, başparmağını emmeye başlar. Bebeğin ömür boyu sürdüreceği ağırlıklı sağ veya sol elini kullanma özelliği, düşünüldüğü gibi çocukluğun ilk yıllarında değil ana rahminde edinilir.
Yutma
Ana rahmindeki 3. ayından itibaren yutma alıştırmaları yapmasına rağmen, gebeliğin son 3 ayında, günde yaklaşık yarım litre amniyon sıvısı yutacaktır. Amniyon sıvısını içmek, fetüsün sindirim sisteminin gelişmesine ve amniyon kesesindeki tuz ve sıvı dengesinin korunmasına yardımcı olur.
İrkilme
Ani bir gürültü ya da ani bir dokunuş, fetüsün kol ve bacaklarını bir yana silkmesine, ellerini açıp, parmaklarını gerip birbirinden ayırmasına neden olur.Yenidoğan bebeklerde; irkilme refleksi, kendini koruma amaçlı oluşabilecek olumsuz duruma karşı kendini hazırlama girişimi olabilir.
Hıçkırma
Gebeliğin son 3 ayında anne artık, bebeğin hareket ettiğini her gün hissedebilir. Bu hareketler genellikle tekmeleme ya da itme şeklindedir. Ama bazen bebeğin; istemsiz, ani diyafram kasılmasıyla hıçkırdığı da hissedilebilir. Bazı araştırmalara göre hıçkırmak, bebeğin beslenmek için meme başına tutunmasına yardımcı olan bir reflekstir. Fetüsün hıçkırmasıyla oluşan kasılma, hissedilebilecek kadar kuvvetlidir ama bebeğin akciğerlerinde hava olmadığından hıçkırığı da sessizdir.
Öğrenme ve Bellek 29-34. Hafta
Bebek, kalınlaşan derisinin altında yağ ve kas tabakaları depoladıkça hızla kilo alır. Vücudu toplar,kolları ve bacakları dolgunlaşır. Tırnakları parmak uçlarına kadar uzamıştır. Duyuları uyanır ve beyin kabuğu bilinç durumunu destekleyecek kadar olgunlaşmıştır. Etrafındaki dünyanın farkına varmaya başlar ve beyni ilk kez bellek yaratmaya girişir. Annesinin ses ritmini tanır ve hatırlar. Hatta tepki verir. Araştırmacılar, yenidoğan bebeklerin ağlayışlarının, annenin bazı konuşma ritimlerini ve özelliklerini taşıdığını bulmuşlardır. Bebeğin maruz kaldığı müzik onun ruh halini değiştirebilir. Hızlı müzik bebeği uyarır ve heyecanlandırır. Klasik ya da koro için yazılmış müzikler gibi doğal seslere yakın ve insan sesi ritimlerini içeren müziklerin sakinleştirici, yatıştırıcı etkisi vardır. Hatta aynı müzik defalarca dinletildiğinde bebek bunu hatırlayabilmektedir. 33. haftada, 8. ayı biraz geçtiğinde, bebek bir müzik parçasını tanıyabilmekte ve hatta tempo tutabilmektedir. Bir çalışmada, gebelik sırasında belli bir televizyon dizisinin müziği dinletilen bebeklere, doğduktan sonra aynı tema çalındığında bu bebeklerin dikkat kesildikleri ve ağlamayı kestikleri gözlenmiştir.Yine benzer bir çalışmada, anneler 33. haftadan 37. haftaya kadar bir çocuk şiirini her gün tekrarlamıştır. Doğduktan sonra bebeklere bu şiirin okunması bebeklerin nabzında düzenli olarak bir düşüşe yol açmıştır.
Hayat Hikayesi
Hayatımız ve ölümümüzle ilgili temel genetik plan anne babamızdan aldığımız genlerle bize aktarılır, ama erişkin çağda yakalandığımız hastalıkların çoğu, belirli genlerin ve ana rahmindeki ortamımızın etkileşiminin bir sonucudur. Kalp hastalığının, obezitenin, yüksek tansiyonun, kemik erimesinin ve tip 2 diyabetin temelinde yatan nedenler ana rahmindeki koşullara kadar uzanmaktadır. Çok minik bebeklerin büyüdüklerinde kalp hastalığı riskinin yüksek olduğu uzun zamandır bilinmektedir. Gelişen fetüsün ve büyüyen çocuğun, ender bolluk zamanlarında yağ depolama yeteneği olduğu çok açıktır. Batı toplumlarında bile 10-20 yıl önce dünyaya gelen insanlar, kendi annelerinin tükettiğinden daha fazla yağ ve şeker tüketmektedir.
Uyku
Dört boyutlu taramalar, bebeklerin hızlı göz hareketleriyle belirgin REM uykusu uyuduklarını ortaya çıkarmıştır. REM, gözlerin yumuluyken hızlı hızlı hareket ettiği bir uyku dönemidir. Bu hızlı göz hareketleri, bebeğin rüya gördüğünün bir belirtisi olabilir. Gebeliğin ilk zamanlarında sakin ve aktif dönemler kararsız bir şekilde birbiri ardınca gelir. Beş ay sonra, uyku ve uyanıklık gibi görünen bu döngü ortaya çıkar. Yaklaşık 8. ayda bebeğin göz ve vücut hareketleriyle, nabzı ve beyin aktivitesi arasında düzenli REM uykusu ve derin uyku döngüsüyle uyuşan bir koordinasyon olduğuna dair belirtiler ortaya çıkar. 32. haftada bebek sürekli kıpırdanıp saatte 50 defa ya da daha çok hareket etse bile günün yüzde 95’ini uykuda geçirir.
Tek Başına 35-38. Hafta
Dokuzuncu haftayı biraz geçtiğinde bebeğin beyninde 100 milyar kadar nöron ve 100 trilyon kadar bağlantı oluşmaktadır. İlk oluşan organ olmasına rağmen beyin oluşumunu en son tamamlar. Çoğu organın aksine 50. günde hemen hemen oluşmuş olan beyin gebelik ilerledikçe karmaşıklaşır ve doğumdan sonra uzun süre daha gelişimini sürdürür. 35. hafta doğacak olursa bebek tıbbi yardım olmadan hayatta kalabilir. Yine de anne karnında ne kadar kalırsa o kadar sağlıklı doğacaktır. Doğuma doğru büyümesi yavaşlarken ana karnında geçirdiği bu son haftalarda vücuduna günse yaklaşık 25-30 gram yağ eklenir ve tombullaşır. Doğduğunda vücudunun %16’sı yağdır. Tırnakları parmak uçlarından taşacak kadar uzamıştır. Bir nesneyi sıkıca kavrayabilir ve kendiliğinden ışığa dönebilir. Gebeliğin son evresi anne için zor bir evredir. Kadınların büyük bir kısmı son bir kaç ayda kendilerini rahatsız hisseder. Bebeğin ağırlığı, omurga üzerinde oluşturduğu basınç ve kendine yer açma çabası annenin sırt ve bacak ağrısı çekmesine neden olabilir. Doğumla ilgili endişeleri olabilir ve ciğerleri normalden %20 daha fazla oksijen almaya çalıştığından nefes darlığı çekebilir. Bebek artık işitebilir, tat-koku alabilir ve teması hissedebilir. Büyük olasılıkla anne karnında baş aşağı duruyordur. (Doğuma hazırdır.) Anne bu değişikliği kaburgalarına yediği can yakıcı tekmelerden anlayabilir. Artık doğma zamanı gelmiştir.
Geri Sayım
Bebeklerin sadece %5’i vaktinde doğar. Anne sürekli tahminlerde bulunur ve belirtileri bekler. Vajinadan mukus ve kan gelmesi, rahmin ilk kasılması ya da kesenin yırtılmasıyla birlikte suyun gelmesi ilk belirtilerdir. Gebeliğin ilk gününden itibaren annenin vücudunda meydana gelen büyük değişikliklerin yanısıra pek çok küçük değişiklik de önemli hormonların kontrolü altındadır. 10 -12. haftada hormon en yüksek düzeyine çıkar daha sonra östrojen ve progestron üretiminin plasentanın kontrolüne geçmesiyle hızla düşer. Plasenta, CRH’yi gebeliğin en başından itibaren üretir ama miktarı en sonunda doğumu başlatacak düzeye gelinceye kadar sürekli artar. CRH düzeyinde yavaş yavaş tırmanan bu yükselmenin insanda gebeliğin kronometresi olduğu düşünülmektedir. CRH’nin yükselmesi östrojen üretimini arttıran diğer bazı hormonların düzeylerini de yükseltir.
Kasılma Hormonları
Bazı kadınlarda doğumdan haftalar evvel rahimde “Broxton Hicks Kasılmaları” adı verilen hafif bir gerilme olur, bu kasılmalarda doğumun başlangıcı belli olmayabilir. Kasılmalar rahatsız edici olabilir ama genellikle ağrısızdır. Bu kasılmalar rahmin “gerilip sertleşmesini” sağladıkları gibi gebeliğin son haftalarında plasentaya daha fazla kan gönderilmesini sağlar. Düzensizdir ve geçip gider, bununla beraber doğum sancıları yavaş yavaş başlar ve giderek şiddeti ve sıklığı artar. Doğum zamanı geldiğinde rahim kadının vücudundaki en büyük kas haline gelir ve prostaglandin hormonu bu kası harekete geçirir. Bu hormon rahim içi duvarında doğal olarak oluşur ve rahmin kasılmaya başlamasına neden olur. Oksitosin (bebek doğum kanalına girince rahimde kasılmaları başlatan diğer hormon) ise hipofiz tarafından salgılanır. Doğumun gecikmesi durumunda kasılmaların başlatılması için oksitosinin sentetik karşılığı olan sintosinon kullanılabilir. Sintosinon, annenin kolunun alt kısmından damar içine damla damla uygulanır. Oksitosin, rahim kasının kasılmasını başlattığı gibi doğumdan sonra rahmin küçülüp eski haline dönmesine ve emzirme sırasında sütün dışarı çıkmasına da yardımcı olur. Vajina üzerindeki basınçla bebeğin annenin memesini emmesiyle, hatta annenin bebeği görmesi ve sesini duymasıyla uyarılan oksitosin, hormonların ve sinirrlerin karşılıklı etkileşiminin bir örneğidir. Pek çok hormonun aksine, bez hücrelerinde değil, sinir hücrelerinde yapılır. Oksitosin ayrıca hatırlamayı da önler, kadınların doğum sancısını unutmasına ve yenidoğan bebeğe bağlanmasına yardımcı olmada payı olabilir. Emziren annelerle yapılan bir çalışmada, oksitosinin kadınları stres hormonlarına karşı daha az tepki gösterir ve daha az endişeli, daha az sıkınrtılı hale getirdiği, sakinleştirdiği ve sosyalleştirdiği gösterilmiştir.
Önce Baş
Gebeliğin sonuna doğru bebek başını genellikle pelvis açıklığına doğru çevirir. Bu sürece hafifleme adı verilir. İlk gebeliklerde hafifleme süreci en erken 36. haftadan itibaren başlayabilirken, ikinci ve üçüncü gebeliklerde bebeğin başı, doğumun başlamasından hemen öncesine kadar pelvise geçmeyebilir. Bebeklerin doğum kanalına girerken aldığı pozisyon genellikle, başı aşağı doğru, karnı annenin omurgasına dönük, kolları ve bacakları kendine doğru çekili haldeki klasik fetüs pozisyonundadır. Baş aşağı pozisyon, doğum için en kolay ve en güvenli pozisyon olduğu gibi, bebek için de en rahat pozisyondur. Bebek bu pozisyonda kendi kendine yavaş yavaş ilerler, başının ağırlığı iyice yerleşmesine yardımcı olur. Vaktinde doğan bebeklerin %96 kadarı bu pozisyondayken %3 kadarı da ters konumda yani poposu aşağıda doğum kanalına girer. Yenidoğan bebeklerin kafatası kemiklerinin doğumdan çok sonra kaynaşır. Bebeğin beynini koruması gereken kafatası kemikleri erişkin kafatsından farklı olarak, çok daha yumuşaktır ve birbiri üzerine kayıp üst üste binebilir. Bu da bebeğin başının annenin pelvisinin şeklini alabilmesini ve doğum kanalından kolayca geçmesini sağlar. Doğumun ilk aşamasında bebeğin başı, rahim dibine yerleşir ve rahim boynuna doğru itilir. Artık rahim boynu, bebeğin başının geçmesine izin verecek kadar 10 cm kadar esner. Doğumun birinci evresi, ilk gebeliklerde ortalama 12 saat, önceden doğum yapmış kadınlarda ise ortalama 7 saat sürer. Eğer anne sırtüstü yatmak yerine ayakta, oturarak ya da çömelerek doğurursa rahim kasılmalarının acısını daha az hissedebilir. Böylece doğumun ilk evresi de hızlanabilir ve forceps ya da sezaryen gibi tıbbi müdahalelere gerek kalma olasılığı azalabilir. Bebek açısından ise, kasılmaların her biri bebeğe giden oksijenin biraz azalmasına yol açar, çünkü kasılmalar aynı zamanda rahimde, plasentayı besleyen damarlardaki kan akışını da sıkıştırır. Rahim boynu tamamen açılınca doğum sürecinin ikinci evresi (doğum) başlar.Bu evre ilk doğumlarda yaklaşık 50 dakika, önceden doğum yapmış kadınlarda yaklaşık 20 dakika sürer. Bebeğin başı annenin pelvis tabanının huni şeklindeki kaslarına vardığında anne kuvvetli bir ıkınma ihtiyacı duyar. Rahimden ileri vajinaya doğru olan kavisten ötürü bebeğin dışarı çıkmak için şimdi başını çevirmesi gerekir.İşte bu an, doğumun en önemli anlarından biridir ve genellikle doktorun veya ebenin anneye artık ıkınmayı bırakmasını söylediği andır.
Sistem Değişikliği
Bebek aniden kendini, organlarının uyum sağlamak zorunda olduğu tamamen yabancı bir ortamda bulur. Karaciğer, böbrek gibi organların ve iç salgı bezlerinin uyum sağlamaya pek fazla ihtiyacı yoktur. Bu organlar, annenin bezleriyle birlikte, ana rahminde yavaş yavaş çalışmaya başlamıştır. Ancak, bebeğin hayatta kalması için bir an önce yerine getirilmesi gereken iki işlev vardır: Oksijen sağlanması ve sıcak tutulması. Bebek dünyaya gelir gelmez akciğerlerindeki sıvı boşalarak içeri hava dolar ve hava keseciklerini genişletir. Ciğerler, bebeğin hayatta kalması için derhal oksijeni kullanmaya başlar. İlk soluksuz kalışı, bebeğin sadece akciğerlerindeki yüzey gerilimii gidermesine yardımcı olmakla kalmaz, onun nefes almasına da izin verir. Ayrıca bebeğin dolaşım sisteminde toptan bir değişime de yol açar. Erişkinlerde, kan, kalbin sol tarafından vücuda pompalanır. Kan daha sonra toplar damarlarla tekrar kalbin sağ tarafına döner. Sağ taraf bu kanı, içindeki oksijeni alması için akciğerlere gönderiri ve akciğerlerden de tekrar kalbin sol ratafına geri çeker.Fetüs oksijeni plasenta yoluyla aldığından, büyük oranda akciğerlere uğramayan kanı, iki özel delikten geçerek kalbin sağ tarafından doğrudan sol tarafına akar. Bebek doğduğunda bu düzenlemenin değişmesi, kalbin etkin bir biçimde tek yönlü pompadan çift yönlü pompaya dönüşmesi gerekir. Bebek bunu büyük ustalıkla gerçekleştirir. İlk kez nefes aldığında kalbin sağ tarafındaki kan basıncı düşer ve kanat şeklindeki kapakçıklar kalpteki deliklerin üzerine aniden kapanarak soldan sağa geçitleri kapatır ve kanı akciğerlere doğru akmaya zorlar.
Özel Yalıtım
Soluk alıp vermeye başlama ihtiyacı aslında olabileceğinden biraz daha az acildir. Birincisi, bebeğin glikojen (oksijen olmadığında bir süreliğine enerji sağlamak üzere laktik asite dönüştürülebilen karmaşık bir karbonhidrat) deposu fazladır. İkincisi, bebekteki hemoglobin, erişkindeki hemoglabinden farklıdır ve daha düşük oksijen düzeylerinde de çalışır. Oksijenden sonra yenidoğan bebeğin en acil ihtiyacı olan şey ısınmadır. Çünkü bir erişkinle veya bir bebekle kıyaslandığında, kendi büyüklüğüne oranla çok fazla ısı kaybetmiştir.
Yeni Doğan Bebek (Doğumgünü)
Bebek, nihayet karnında dokuz ay geçirdiği annesiyle tanışacaktır.Gürültülü, parlak ışıklı bir dünyaya atılan bebeğin, soğuk ve açlık gibi rahatsız edici duyular hissetmeye başladığından, ultrason görüntülerinde sergilediği o tatlı gülümsemesi kaybolmuştur. En az 4 haftalık oluncaya kadar gülümsemeyecektir. Sezaryen operasyonuna, anne veya bebeğin tehlikede olduğuna dair belirtiler gözlenirse ya ada doğum gerçekleşemiyor ise başvurulur. Sezeryanı gerçekleştirecek pek çok neden olabilir. Bebeğin başı annenin pelvisine göre fazlasıyla büyük olabilir, bebek ters pozisyonda gelebilir, rahim kasılmaları yetersiz olabilir ya da plasenta rahimin çıkış yönünü kapatmış olabilir.
Merhaba Dünya
Bebeğin doğumu, dünyadaki serüveninin başlangıcıdır. Zaten ana karnındaki serüveni sırasında inanılmaz yollar kat etmiştir. Yumurtadan embriyoya, sonra da fetüse dönüştü ve trilyonlarca hücreye sahip yeni doğmuş bir bebek oldu. Annesinin himayesinde ve benzersiz genetik komut dizisine uyarak yüzü, kolları, gözleri ve bacakları gelişti. Vücudunu kontrol edecek bir beyni ve sinir sistemi, yiyecekleri sindirmesi için midesi ve bağırsakları, kan pompalaması için bir kalbi var. Nefes almayı, işitmeyi, beslenmeyi, hatırlamayı ve aç, yorgun, mutlu ya da ağrısı olduğunu anne-babasına söylemeyi öğrendi.
Artık dünya ile karşılaşmaya hazır.
Tek Başına Hayatta Kalmak
Fetüs, 26 ila 29. Haftalar arasında önemli bir dönüm noktasına gelir. Bu hafalarda doğsaydı ana rahminin koruyuculuğu dışındada hayatta kalabilirdi.Yine de yoğun bakıma ihtiyacı olurdu ama merkezi sinir sistemi, ritmik soluk alıp verme hareketlerini yönetecek, sindirim sistemindeki kasılmaları koordine edecek ve vücut sıcaklığını kontrol altında tutacak kadar olgunlaşmış, akciğerleri ve kan damarları, havadaki oksijen-karbondioksit alışverişini yapacak kadar gelişmiştir. 22 haftalıkken doğan bebeklerin, özellikle doğum ağırlıkları çok düşük değilse nadiren hayatta kaldıkları da görülür.Erken doğan bebeklerin hepsi yüksek bir beyin hasarı riski taşır;26. Haftadan önce doğan bebeklerin yaklaşık yarısında sakatlık ve öğrenme güçlükleri ortaya çıkar. Zamanında doğan normal bir bebek yaklaşık 3.4 kg ağırlığındadır. Doğduğunda ağırlığı 450 gramdan daha düşük olan bebekler genellikle hayatta kalmaz. Ağırlığı 1.5 ila 2.5 kg arasında olan bebeklerin büyük bir kısmı hayatta kalır ama yine de komplikasyonlar oluşabilir. Erken doğan bebeklerde görülen diğer komplikasyonlar arasında olgunlaşmamış sinir sistemi, böbrekler ve diğer organlar yer alır.Ayrıca, erken doğan bebekler genellikle enfeksiyonlara ve soğuk algınlığına açıktır.Önemli olan bebeğin doğduğunda gelişiminin hangi evresinde olduğudur.Bu nedenle, 38 haftada doğduğu halde erken doğduğu izlenimini verecek kadar küçük olan bebeklerin de özel ilgiye ihtiyacı vardır.